DÜKKAN'DA 39 TL VE ÜZERİ ALIŞVERİŞE ÜCRETSİZ KARGO
Kitaplarının Ününü Geride Bırakan Uyarlama Filmler Önceki Yeni Yıl Önerileri... Sonraki Etkileyici ve İlham Verici...

Hayal gücünü besleme ve özgür bırakma açısından bakıldığında kitap okumak film izlemekten çok daha üstün görünüyor. Bir filmde kitaptaki kadar fazla ayrıntıyı bulamazsınız, uyarlama filmler süre kısıtlamasından veya anlatım zorluklarından dolayı kitabı lezzetli kılan detayları atlamak durumunda kalırlar. Hatta öyle ki Harry Potter, Lord of The Rings gibi çoğu romandan uyarlama film; kitap serilerinin hayranları tarafından atlanan sahneler, önem verilmeyen kararkterler nedeniyle hor görülür. Bazı filmler de var ki uyarlandığı kitabı çoğu kişi bilmezken, filmin namları almış yürümüştür. Kitaplarının ününü geride bırakan uyarlama filmleri birdombaylininfilmarsivi‘nin kaleminden okuyup hangisini izleyeceğinize karar verebilirsiniz.

the-talented-mr-ripley

THE TALENTED MR. RIPLEY

“Her zaman, gerçek bir hiç kimse olmaktansa, sahte bile olsa biri olmanın iyi olacağını düşünmüşümdür.”

Filmin başlangıcında “elinden her iş gelen” bir Ripley profili izliyoruz. Bir piyano performansından sonra tanıştığı zengin bir adam, aynı okulda okudukları için Ripley’i, İtalya’daki oğlunu Amerika’ya döndürebilmek için ikna turlarına gönderiyor. Elindeki kısıtlı bilgiyle İtalya’ya giden Ripley ise, Dickie adlı bu genç ve yetenekli adamın çekimine kapılıp görevini ifşa ederek kendisini bu ışıltılı dünyanın içine atıyor ancak bir süre sonra Dickie’nin dengesiz tavırları işleri içinden çıkılmaz bir hale sokuyor Ripley için. Flmin, olayların akışını değiştiren bölümüne gelene kadar Ripley’in amacını çözemiyoruz. Ripley gerçekten bir süre sonra Dickie’den etkilenmiş de olabilir, en başından beri planladığı bir süreci yavaş yavaş hayata geçiriyor da olabilir. Bu sebeple Dickie’nin yanından ayrılmaması, ses tonunu taklit etmesi veya ortak hobiler için kendini paralamasının sebepleri belirli bir süre havada kalıyor. Bu süreç boyunca da hikaye belirgin bir şekilde sarkıyor, konu akıcı olamıyor ve bu zaman dilimi izleyen için pek bir şey vaat etmiyor. Bu bölümün uzunluğu izleyeni biraz sıksa da film beklenen hamlesini sona saklamayıp Ripley’i değişik bir yola sokuyor. Zaten bu andan itibaren de ekranda izlediğimiz şey birden dönüşüveriyor ve kendimizi sıkı bir gerilimin ortasında buluyoruz. Ripley’in doğaçlama davranışları, bozmaya çalışmadığı sakinliği gerilim dozunu daha da arttırıyor sanki. Bu olaylar esnasında her sıkıştığı anda bir şekilde paçayı sıyırması soru işaretlerine sebep olsa da, edebiyat uyarlaması olan filmin sağlam omurgası ayakta duruyor ve bir şekilde mantıksızlıklarını örtmeyi başarıyor. Sonunda geldiği noktayla bir kara film formatına bürünen yapım, bugün bakıldığında uzun gelebilecek süresine rağmen izleyeni memnun etmeyi başarıyor.

trainspotting

TRAINSPOTTING

“Kendinden ödün vermeden, iğrenç iki yüzlülüğe fazla bulaşmadan ve bu çürümüşlüğe kendini fazla kaptırmadan bir topluluğu tatmin etmenin en iyi yolu klişelere sadık kalmaktır. İnsanlar böyle zamanlarda klişeleri severler. Çünkü gerçek görünürler ve bir anlamları vardır.”

90’ların yaşam tarzını ve bu hızlı çağda kaybolan gençliğin hayatını en iyi şekilde anlatmış ve uyuşturucu bağımlılığı hakkında yapılmış en etkileyici filmlerden birisidir. Filmin en güçlü yönü, tıpkı gerçek hayat gibi, filmin farklı insanlar tarafından farklı şekillerde yorumlanabilecek şekilde olmasıdır. Uyuşturucu o zaman ki iskoç gençliğinin kaçış yolu denebilir. Gençlik işsiz, boş ve yıllardır ingiltere gibi sömürgeci bir ülkenin gölgesinde yaşamaktan bıkmış durumda. İşte bu durumdan bir an olsun kaçabilmek için uyuşturucu kullanıyorlar. Zaten bu durumu anlayabilmek için filmi pür dikkat izlemenize gerek yok. Yorum farklılığı da kesinlikle yönetmenin ve senaryo yazarının yeteneğini ortaya koymaktadır. Çünkü filmde yönetmen son derece tarafsız şekilde Renton ve arkadaşlarının uyuşturucu bağımlılığını gerek hayat kaydırıcı gerekse hayat değiştirici yönleri ile gözler önüne serer. Burdanda herhangi bir yorum çıkarmak tamamen seyirciye bağlıdır. Filmin uyuşturucu hakkındaki bu tarafsız bakış açısı, bu filmi uyuşturucu hakkında yapılmış onca filmden farklı kılan en önemli unsurdur. Her şeyden öteye aslında bir yolculuk hikayesidir Trainspotting; Mark Renton’in İskoçya’dan İngiltere’ye, uyuşturucu krizinden bunalıma ve daha farklı bin türlü ruh haline yolculuğunu hiç bir perdelemeye gerek duymadan, yansıtmaktadır Trainspotting. Filme adını veren aktivite olan Trainspotting, İngilterede genellikle küçük çocuklar tarafından yapılan, bir tren istasyonunda oturup gelen geçen trenlerin numaralarını bir kağıda kaydetme eylemine verilen isimdir. Bu hareketsiz aktivitenin tam zıttı olarak Trainspottingin karakterleri, özellikle Renton, hep bir haraket, bir arayış halindedir. Tüm dünya hareketsiz olarak durmuş, gelen geçenleri izlerken,Renton ve arkadaşları bir baş kaldırışla, her şeyden ve herkes den bir kaçış, yolculuk içindeler. Geleneksel moral yapısını, burjuva hayat tarzına, toplum tarafından konulmuş tüm normlara ve insanı hareketsiz bırakıp,, ruhunu öldüren, insani bir objeden farksız duruma çeviren Trainspotting gibi olmuş hayata karşıdır Renton ve arkadaşları. film çok sağlam göndermeler, ironiler, müzikler, oyunculuklar da barındırıyor.

gone-with-the-wind

GONE WITH THE WIND

“Dünyadaki en büyük acılara savaşlar neden oldu. Bittikleri zamansa, kimse ne için yapıldığını anlayamadı.”

Etkileyici bir klasik. dört saat olması yeterince roman havası katıyor filme, dolu dolu yaşıyorsunuz her dakikayı. Ana konusunun yanında aşkın ve dramanın içine yedirilmiş bir sivil savaşı da konu alıyor. Ayrıca filmin başında insanların savaşı arzulamarı ne kadar trajikomikse sonunda yaşadıkları da adeta gerçeğin ne olduğuna dair ufak bir ön izleme. Otuzlu yılların sonlarında çekilmesine rağmen görsellik o kadar üst düzeyde tutulmuş ki atmosferin vahimiyeti açıkça gözler önüne seriliyor. Sıkça kullanılan gölge ve sahne karartmaları da lezzetli bir sinematografi katmış. Hakkında yazılan beğeni yazılarına, övgülere, büyük ve ünlü oyuncularına, görkemli karakterlerine, tüm romantizmine ve elde ettiği haklı şöhrete karşın, içinde ırkçılık temalarını barındıran hatta bu temayı izleyicinin gözüne sokmaktan kaçınmayan bir film. Filmin başındaki yazılarda “son şövalyelerin, son kahramanların ve onların kadınlarının yaşadığı bir dönemin, güney’in öyküsü. Ailelerde zenci kölelerin bulunduğu son dönem. ancak özlemle anılabilir şimdi. Gibi bir metin bulunmaktadır. Film boyunca güneyli sonradan görme ama asil insanlar, köleliği sürdürmek için savaş çıkartmalarına rağmen sevimli; kuzeyliler ise barbar işgalciler olarak gösterilir. Filmde çok hesaplı bir biçimde irdelenen ve neredeyse olumlu gibi yansıtılan ırkçılık, rüzgar gibi geçti’nin tüm romantizmini ve cazibesini damakta buruk bir tada, tüylerde de ufak bir ürpermeye dönüştürür.

dr-strangelove-or

DR. STRANGE LOVE

“Vazgeçirici olmak, düşmanın beyninde saldırı korkusunu yaratma sanatıdır.”

1964 yapımı bir Stanley Kubrick filmi. Filmin tür olarak kara mizah olduğunu söylenebilir. Hatta bu tür için kusursuz bir başyapıt nitelemesi yapılabilir. Film metin olarak çok zengindir. Ölüm, silahlanma, idari beceriksizlik ve insanoğlunun kötü karakteri temaları üzerinde akan film boyunca alt metinlerde sayısız eleştiri keşfetmek mümkündür. Üsse gerçekleştirilen askeri baskındaki çatışma esnasında “Peace is Our Profession” tabelası gözükmesi, amerikan başkanı savaş odasında topladığı kurmayları ile değerlendirme yaparken birbirine giren rus büyükelçi ile amerikan subayını “Gentlemen, you can’t fight in here! this is the war room” repliği ile ayırması, Dr. Strangelove karakteri hidrojen bombalarından ve dünya üzerindeki tüm yaşamı 100 yıllığına yok edecek silahtan bahsederken suratındaki gülümsemenin bir an bile yok olmaması, soğuk savaş’ın iki kutubunu yöneten liderlerin telefon diyalogları. Savaş odasında dünyanın kaderini çizenlerden biri olan amerikan subayının metresinin bu odayı telefon ile araması, rus askerinin savaş halinde bozuk paraya acil ihtiyaç duyulduğu bir anda dahi yanındaki coca cola otomatına zarar vermekten özel mülkiyet sebebi ile korkması gibi örneklerle göndermeleri çoğaltmak mümkündür. Kubrick’in peter george’un Red Alert romanından uyarlayarak kaleme aldığı senaryosu tüm bu özellikleri nedeniyle çok başarılıdır. Filmin soğuk savaş döneminde bu derece keskin bir dille çekilmesi de Kubrick’i efsaneler kategorisine taşımaya yardımcı olmuştur. Zira 1960 ortaları silahlanma yarışının giderek hızlandığı, tarafların sıcak çatışmaya doğru adım attıkları dönemdir.

dead-poets-society

DEAD POETS SOCIETY

“İnsanlar sadece hayaller peşinde özgür olur. Her zaman böyleydi her zaman böyle olacak.”

Ozanlar derneği, hayatı iliğine kadar özümsemeyi amaçlayan gizli bir dernektir. Olağanüstü ve farklı bir hayata adım atmaktır. Ölü ozanlar, ailelerimizin baskısından uzak, tutkularımızı özgür bir şekilde yaşamak ve elde etmek için yaşamın her anının ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışan bir hayat okuludur. Özgür bir şekilde hayata gözlerimizi açarız, ancak hep başkalarının kontrolü altında yaşamımızı sürdürürüz. Onların bizim hakkımızda düşündüklerinden başka bir şansımız yoktur kendi hayatımıza dair. Bir süre sonra bu durum bizi sıkmaya başlar ve isyana meylederiz. Bir çıkış yolu bulmaya çalışır, kendi geleceğimiz ve hayatımız hakkında söz sahibi olmak isteriz. Kendimizi bir anda, sonu hüsranla bitecek bir maceranın içinde, ölü ozanlar derneği’nde buluruz. Her eğitimcinin izlemesi gerektiği güzel bir film. Anı yakalamak ve fark yaratmak konusundaki mesajları etkileyici. Filmde anne ve babaları, öğrencileri, eğitimcileri ve yöneticileri düşünmeye ve yenileşmeye teşvik eden bölümler yeterince mevcut.

psycho

PSYCHO

“Hepimiz ara sıra azıcık deliririz.”

Yapım yılı göz önünde bulundurulduğu zaman kült olmayı fazlasıyla hak eden bir film. Efsane sahneleri, oyunculukları, senaryosu ve kurgusu bakımından diğer filmlere öncülük ediyor. Öyle bir film ki bir duş sahnesi için bile bir hafta uğraşılıyor ve bu sahne efsaneler arasına giriyor. Yönetmenin adını fazlasıyla duyurduğu filmlerden sadece bir tanesi ve filmde çekim teknikleriyle de ben buradayım demiş. Hitchcock filmin özellikle siyah beyaz olmasını istemiş. Renkli olacağı zaman gerilimden çok korku filmine bürüneceğinden ve fazlaca kanlı olabileceğinden sakınmış. Ama asıl nedeni filmi ucuza mal etmekmiş. Öyle ki 1 milyon doların altında maliyetli çekilen film tam 40 milyon dolar hasılat yapmış. Özellikle psikiyatri ve bilinçaltı konularına ayrıca değinilmiş filmde. Kişilerin konuşma tarzlarından tutun baktıkları yöne kadar çokça şey dikkate ve olayı araştırmaya itiyor. İzleyiciye gerilimi hat safhada yaşatıyor. Bazı sahnelerde yeterince gerilebilirsiniz ancak filmde kullanılan soundtrack daha da geriliyor insanı. Filmin en iyi film müzikleri dalında da ödülü var. Oyunculuklarda özellikle Anthony Perkins çok yukarıya taşıyor filmi. Norman Bates’in gülüşünü de aklınızdan çıkaramayabilirsiniz. Kadın oyuncuların korku anlarında ki verdikleri tepkiler günümüz filmlerinden çok çok ötede. Janet Leigh ve Vera Miles siyah beyaz kadınların o sade güzelliğine çok iyi uyum sağlamışlar ve hepsi etkileyiciydi.

drive

DRIVE

“Bu şehirde yüz binlerce sokak vardır. Siz bana zamanı ve yeri söylersiniz, ben de size beş dakikalık süre tanırım. O beş dakikada ne olursa olsun, yanınızda olurum. Her ne olursa olsun. Beş dakika geçtikten sonra olacaklar konusunda tek başınıza kalırsınız.”

Ortada çok sıradan bir hikaye olmasına rağmen, yönetmenin yarattığı model, filmi hayli özgün kılıyor. Filmin, tarz olarak pek çok farklı etkileşime sahip olduğu söylenebilir. Genel olarak melankolik ve modern bir kara film olarak tanımlanabilir. Diğer taraftan ise yönetmenin, karakterini ele alış biçimi düşünülürse varoluşçu bir psikolojik dram ile karşı karşıya olduğumuz söylenebilir. Mükemmel bir açılış sahnesi ve bu mükemmelliğin en önemli unsuru olan müzik. Devamında aksiyon beklerken aslında filmin o ağır işleyişinin ve bütününü saran efsane müzikleriyle, başından sonuna kadar seyirciyi kendisinden koparmayan güzide bir film. Ryan Gosling daha önceki karakterlerinin aksine bu filmde izleyiciyi kendine fazlasıyla bağlıyor. İzlenilesi ve dinlenilesi bir film.

 

2 Yorumlar

Yorum Ekle

E-posta adresiniz 3. kişilerle paylaşılmayacaktır. Doldurulması zorunlu alanlar * ile işaretlenmiştir.