YEREL SİPARİŞ AĞI İÇİN TIKLAYIN #EVDEKAL
Mutlaka İzlemeniz Gereken 4 Biyografik Film Önceki Bir Kitabı Olduğunu... Sonraki Sessizlik Hiç Bu Kadar İyi...

  Birdombaylininfilmarsivi’nden hayatta farklı zorlukların üstesinden gelmiş 4 insanı anlatan 4 biyografik film. 

my-left-foot-biyografik-film

MY LEFT FOOT

“Ertelenen umutlar kalbe zarar verir. Kırık bir kalp, sakat bir vücuttan daha çok acı verir.”

Beyin felçli olarak doğan Christy Brown, hastalığı nedeniyle hareketlerini kontrol edemez ve tekerlekli sandalyeye mahkum bir yaşam sürer. Ancak çocukluğunda, sol ayağının felçten etkilenmediğinin farkına varması hayatını değiştirecektir. Christy sol ayağını kendine verilmiş bir şans olarak görür ve azmin de yardımıyla hastalığının etkilerini yenmeye çalışır. Bu çalışmanın sonucunda ise sakat vücudunun içinde gizli olan zeka ve yazma yeteneği ortaya çıkacaktır. Sadece sol ayağını kullanarak yazdığı romanlar ve şiirler, sonraki yıllarda Christy Brown’un İrlanda edebiyatının saygın isimleri arasına girmesini sağlayacak ve azimle çalışmanın sonucunda imkansız diye bir şeyin olmadığını tüm insanlığa gösterecektir. Oyunculuğun geldiği son noktadır. O kadar gerçekçi oynanmıştır ki normal bir filmi izlerken kendinizi oyuncunun yerine rahatlıkla koyarsınız ben olsam ne yapardım dersiniz bu filmde bunu yapmak oldukça zor. Kasmadan acılı müzikler vermeden sadeliğiyle insanın içini okşar. Sinemanın büyüsüne güzel bir örnektir.

temple-grandin-biyografik-film

TEMPLE GRANDİN

“Anlayamadığım pek çok şey var, ama yine de hayatımın bir anlamı olsun istiyorum.”

Temple Grandin’le tanışın. Otizmle tanışın. Otistiklerle tanışın. Siz, biz, onlara bakmaya utandık, gözlerimizi başka yerlere çevirdik, haklarında konuşurken belki de sahte sahte üzüldük. Onları hasta yaptık. Kişisel gelişim zırvalarında onların farklılıklarını anlatarak üstlerinden prim yaptık. Hikayelerini anlattık olanca karizmatik ses tonumuzla, “görün” dedik “onlar mı engelli biz mi?”. Üstlerinden para kazanıp cebimize attık. Farklıydılar, evet, dokunulmak istemiyorlardı ya da insanlarla konuşmak istemiyorlardı ya da kendilerine bir dünya kurmuşlardı; ama kendimize sormamız lazım, biz onlarla gerçekten konuşmak istedik mi hiç? Gerçekten onlara içten bir kez sarılmak istedik mi ya da onların dünyalarına girebilmek istedik mi? Film, Temple’ın karşılaştığı zorlukları ve mücadelesini anlatırken, çoğunluğun ilgilendiği ya da tasvip ettiği konuların dışında bir ilgi alanı olan insanların yaşayabildikleri sıkıntıları da düşündürüyor biraz. Ön yargının her dönemde ve kesimde olabildiğini de gösteriyor. Örneğin Temple’ın annesi küçük kızının durumuna çare bulabilmek için çırpınırken, doktor, çoğu genellemeci teşhis ve varsayımlarla ne kadar incitiyor yüreğini. Anne olmak zaten zor, bir de çocuğunu tüm farklılıklarıyla hayata hazırlamaya ve topluma kazandırmaya çalışmak. Claire Danes kadar Julia Ormond da harika bir performans sergilemiş, bu durumu yaşayan ailelerin/annelerin (filmde teyzesini canlandırıyor olsa da) hislerini yansıtabilmiş her şekilde.

 

elepthan-man

ELEPHANT MAN

“Ben hayvan değilim! Ben insanım! Ben erkeğim!”

Ahlak kavramını, çok yönlü eksende sorgulayan muhteşem film. Anne karnında geçirdiği harici kaza sebebiyle deforme doğan ve doğumundan ölümüne kadar insanlardan fiziksel ve psikolojik eziyet gören Joseph Merrick karakterinin Dr. Frederick Treves tarafından bulunması ve koruma altına alınması ekseninde anlatılan üzücü bir hikaye. Filmde keskinlik içeren çok fazla replik ve alt metin var. Tedavi edilme şansının olmadığını bilmesine rağmen, yaşadığı iç hesaplaşma ve acıma duygusu ile Joseph Merrick karakterini koruma altına alan ancak çevresindeki tıp adamları ve sosyete sınıfının Merrick karakterini adeta bir hayvan gibi algılayıp yüzlerini ekşiterek ve hatta bir sirk hayvanıymışçasına davranarak gerçekliştirdikleri mental mastrübasyon sonrası, popülaritesini artıran bir doktorun yaşadığı ahlaki hezeyanı, Anthony Hopkins muhteşem bir oyunculukla sergiliyor. Kişilerin başkaları hakkındaki yaklaşımlarını belirleyen şey, karşısındakinin dış görünümü müdür ya da insanı hayvanlardan farklı kılan özellik, toplumsal ahlak olarak nitelendirilen bazı spesifik unsurları ve vicdan denilen kavramı içinde barındırması mıdır? Merrick’i bir ucube olarak gören ve üzerinden para kazanan, yeri geldiğinde onu döven ve eziyet eden, Merrick’i sadece para kazanılacak bir obje olarak gören Bytes karakteri, ahlaki  yönden karşılaştırıldığında Merrick’ten daha mı insandır? Kibar olmak, vicdanlı olmak, iyi olmak bir insanı insan olarak nitelendirmek için yeterli midir yoksa iç dünyası ne kadar insan olsa da, dış görünümü, betimlenen insan görüntüsünden uzak olan bir canlının toplum içindeki değeri ne derece insandır?

vali-2009

VALİ

“Bu ülkede huzur ve güveni istiyorsak eğer bunun ilk şartı, namuslu insanların da en az namussuzlar kadar cesur olmasıdır.” Konusu itibariyle, seyircisini etkileme ihtimali yüksek, sosyal beğenilirliğin üst sınırlara ulaşabileceği, taraflı tarafsız herkesin sevdiği birinin hayatının son döneminden bir kesitin kurgulanması sonucu oluşan film. Sistemin içinde sistemi eleştirebilen, bürokrasinin değil halkın valisi olan cesur korkusuz bir adamın yaptıklarını anlatan bir filmin yönetmenine, senaristine bakılmaksızın o film beğenilebilir. Çünkü konu insanların daha gitmeden ilgi duyacağı cinsten. Peki olaya konu değil de bir sinema filmi gözüyle bakarsak vali filmi nasıl bir film dersek? Gayet kötü bir kurgu, basit mantık hataları, birbiriyle ilişkisiz olaylar, sahne geçişlerinin bağlantısızlığı, bazı oyuncularının yapmacık oyunculuğu, ucuz milliyetçilik, dizi film görüntüleri gibi sahneler ilk akla gelenler. senaryosu bazı uçuk öğeler barındırmasına rağmen, vali Recep Yazıcıoğlu’nun hazin sonunu beyaz perdeye aktarmasıyla bu ülke adına içinde umut yeşertmeye çalışan herkesi kahredecek olan film.

Yorum Ekle

E-posta adresiniz 3. kişilerle paylaşılmayacaktır. Doldurulması zorunlu alanlar * ile işaretlenmiştir.