DÜKKAN'DA 39 TL VE ÜZERİ ALIŞVERİŞE ÜCRETSİZ KARGO
Sıradan Hayatlara Dair 5 Etkileyici Yerli Film Önceki Keyfinizi Yerine Getirecek... Sonraki Acemisine : İstanbul İçi...

Her hafta onlarca yapım irili  ufaklı bütçeler ile izleyicinin karşısına çıkıyor. Biz izleyiciler için işin en zor kısmı belki de bin bir emekle yapılmış onlarca film arasından seçim yapıp izlemek. Bol bol reklamı yapılan gişe filmleri dikkatimizi dağıtırken, vizyondaki izlemeye değer pek çok film gözümüzden kaçabiliyor. Bu aralar izleyecek bir yerli film arıyorsanız, Birdombaylininfilmarsivi‘nın paylaşımlarından seçtiğimiz , sizi biraz düşündürecek 5 etkileyici yerli filmden birini seçebilirsiniz.

takva

TAKVA

Muharrem anne babasını seneler önce kaybetmiş, babasından kalma evde yalnız yaşayan, bir çuvalcının yanında getir götür işlerini yapan; her hafta cuma günü bir dergahta zikirlere katılan, görünürde daha fazla ibadet etmekten başka düşüncesi de olmayan bir adamdır. Dergahın şeyhi, tarikatın çeşitli gayrimenkullerinin gelirlerinin toplanması için muharremi uygun görmektedir. Dergah’ın ikinci adamı Rauf, Şeyhe karşı söylemese de, şeyhin bu düşüncesinden hiç hoşnut değildir. Fakat Şeyh, Rauf’a muharremi bu iş için ikna etmesi yönünde salık verince, emirdir diyerek çabalara girişir. Muharrem, din yoluna hizmet edeceğine inandırılarak ikna olur ve İstanbul’un dört tarafından kira toplamaya başlar. Artık baştaki mütevazı adamın yerinde altında arabası, bilgisayarı ile bir tahsilatçı vardır. Filmin ikinci kısmı diyebileceğimiz bu bölümde, muharrem para ile Allah korkusu arasında kalır. Bir grup müteahhidin tarikata yakın olmak maksadıyla kendisine el altından haraç vermesiyle, Muharrem’in bu parayla ne yapacağını şaşırması ve sonunda ruhsal çöküntü içinde kalması filmin omurgalarını oluşturur. Bu arada senaryo, rüyalarda durmadan beliren hep aynı kızla yinelenen hayali sevişmelerle, ruhunu beslemiştir. Görsel yönden ise, özellikle toplu sahneler, zikir sahneleri akılda kalıcıdır. Filmin müziklerini “replikas “grubunun gitaristi hazırlamıştır. Film Kuran-ı Kerimden  bir ayetle başlayıp, Nazım’dan dizelerle son bulmaktadır.

bir-zamanlar-anadolu

BİR ZAMANLAR ANADOLU’DA

Nuri Bilge Ceylan,  Anadolu insanının içsel dünyasına hiçbir türk yönetmenin bakmadığı şekilde bakmış ve psikanalitik bir çalışma ortaya koymuştur bu filmde. Karakterler  karakter gibi görünse bile birer tip olmuşlar ama yine de kesinlikle bunu çok iyi başarmışlardır. Hani içimizden biri gibi deriz ya bu duyguyu en yoğun veren film olmuş. Oyuncular o kadar kaliteli işlemiş ve yansıtmış ki rolleri hiç bir şey sırıtmamış film boyunca. en ufak mimikler, tepkiler, hareketler hepsi tek tek ince elenip sık dokunmuş ve tabi bunların var olmasını sağlayan muhteşem gözlem gücünü de boş geçmemek lazım. Sonuçta ‘halkın içinden’ bir yapıma girişeceğiz diye apartman klişelerinde boğulan yazarlardan kat be kat daha olumlu bir iş var burada. Senaryo ve oyunculukların dışında bir diğer etken ise tabi ki sinematografi olmuş, ben sahnelerin, mekanların, gün içi zamanının (filmin sıkıntılı, arayışlı ilk yarısı boyunca gece, çözüme yakın kısımlarda sökmeye başlayan şafak, çözümden sonra ise güzel bir sabah) o denli iyi kullanıldığı bir başka film görmedim. O kadar iyi yerleştirilmiş ki bu düzen aktörlerin dışında ayrı bir oyuncu ayrı bir senaryo rolüne bürünmüş. Doğrudan hiçbir mesajı olmayan, hiçbir şeyi dayatmayan; ama dolaylı olarak beslenebileceğiniz detaylarla dolu ve o detayların insanların yaşanmışlıklarıyla örtüştüğü an hissedebileceğiniz, çok gerçek, hayatın içinden, samimi bir film.

iki-dil-bir-bavul

İKİ DİL BİR BAVUL

İki Dil Bir Bavul, genç yönetmenler Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan’ın bol ödüllü ilk uzun metrajlı film çalışmasıdır. Yarı belgesel, yarı kurgusal nitelikte çekilmiş olan film, İran filmi tadında bir doğallığa sahiptir.  Yer yer ironik ve en çok da herkesin kendi payına düşenden  ders çıkarması gereken bir yapım. Kürtçe bilmeyen öğretmen, türkçe bilmeyen öğrencilerine önce dilden başlayarak bir şeyler öğretmeye çalışıyor bir yıl boyunca. Kürtçe konuşulmasını ve yazılmasını yasaklıyor ama böylece iki dilli bir dilsizlik çıkıyor ortaya sınıfta kimse kimseyi anlamıyor. Öğretmen Emre yoruluyor,  çocuklar yoruluyor. Her iki tarafın da neler çektiğini o kadar iyi görüyoruz ki ve birçok soru sormaya başlıyoruz tam bu noktada sistem hakkında. Nasıl olmalı, ne değişmeli? Bir yılın sonunda Emre memleketi Denizli’ye dönerken çocuklar bütün tatillerini geçirecekleri su birikintisinde oynuyorlar, kamera da öğretmenin arkasından bakarken çocuklarla köyde kalmayı seçiyor. O kadar çok şeyi bir arada hissettiriyor ki bu yapım; ajitasyona hiç bulaşmadan bir çocuğun kalemtıraşı olduğunda nasıl sevindiğini de görüyoruz. Bir babanın öğretmene “bizim elimizden gelen bu” dediğindeki bakışlarını da. Sadece dil sorunu değil, yaşanılan coğrafyanın zorlu kış koşulları, sık sık elektrik ve suyun kesilmesi, yoksulluk, yalnızlık, aileden uzak kalma gibi problemleri yaşayan Öğretmen, Türkiye’nin pek çok yerindeki köy öğretmenlerinin de hayatlarını gözler önüne sermiş oluyor.

bes-vakit

BEŞ VAKİT

Zaman kavramının sadece beş vakit okunan ezan sesiyle hatırlandığı bir köy düşünün; geçimlerini besleyip büyüttükleri hayvanlardan sağlayarak doğal sistem içerisinde var olmaya çalışan insanlarla dolu bir köy. Şiddetin içinde büyüyen, aileleriyle sorunlu ve huzursuz olan çocuklar düşünün. Anne babalarından farksız bir şekilde yaşayan üç küçük çocuğun, Ömer, Yakup ve Yıldız’ın büyümekle erken tanıştığı, yetişkinlikten kaçtıkça daha çok yaklaştığı bir köy. Bu üç çocuğu akranlarından farklı yapan nefret ve şiddetle çok erken tanışmış olmalarıdır. Nefretle olan tanışıkları kendi anne babalarına duydukları nefretle başlarken, hayata karşı edilen içten ve çocuksu bir sitemle büyüyüp giderler. Reha Erdem’in anlattığı masalların en dokunaklı, en içten örneklerinden biri olan film, yönetmenin diğer filmleri gibi çeşitli festivallerden birçok ödülle dönmüştü.

kelebegin-ruyasi

KELEBEĞİN RÜYASI

Zonguldak’ta yaşayan, iki genç şair Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu, yeni yeni modernleşen bu madenci kentinde memuriyet hayatlarını sürdürürken, bir yandan da sanatla edebiyatla en çok da şiirle iç içe yaşamaktadırlar.  Bütün cümleler bir şiirin parçası gibi dökülür ağızlardan. Görüntüler de şiir ile birleşince filme değişik bir doku katıyor. Görüntülerle bir şiir anlatan filmi izler olmuşuz. Şiirle hiç ilgilenmeyen bir insanı bile şiire yönlendirebilecek en azından filmde konu alınan şairlerin kitaplarını okutabilecek nitelikte bir film olmuş. Edebiyata olan ilginin azalmış olduğu bu yıllarda toplum açısından çok önemli bir şey olduğu kabul görülmektedir. Karakterlerin şiire verdikleri önemi ve yayınlanması için sarf ettikleri çabayı izlemek insanı keyiflendiriyor. Cumhuriyet, bir yandan modernleşme çabasındayken, aynı yıllarda Avrupa’da da çetin bir savaş yaşanmaktadır. Belediye Başkanı’nın kızı Suzan’ın Zonguldak’a geri gelmesiyle Rüştü ve Muzaffer’in şiire olan inancı daha da artar. Henüz lise öğrencisi olan Suzan, çevrenin istememesine rağmen iki gençle yakın arkadaş olur. Fakat 1940’lı yılların vebası olan verem, iki genç insanın da sağlığını git gide tehdit etmektedir. Rüştü ve Muzaffer’in hem kendi gelecekleri, hem de dünyanın gidişatı hayra alamet değildir. Yönetmenliğini ve senaristliğini Yılmaz Erdoğan’ın üstlendiği filmin yapımcılığı yine BKM’ye ait. Çekimler Zonguldak ve İstanbul’da gerçekleştirilen yapım aynı zamanda Zonguldaklı madencilerin de öyküsüne değiniyor. Oyuncu kadrosunda Erdoğan’ın yanı sıra Mert Fırat, Kıvanç Tatlıtuğ, Belçim Bilgin, Taner Birsel, Ahmet Mümtaz Taylan gibi genç-usta pek çok isim de yer alıyor.

 

Yorum Ekle

E-posta adresiniz 3. kişilerle paylaşılmayacaktır. Doldurulması zorunlu alanlar * ile işaretlenmiştir.